Haksızlık ve zulüm üzerine inşa edilen 28 Şubat sürecinin mağdur ettiği kesimlerin başında üniversitelerdeki inançlı kadrolar geliyor. Siyasetçilerden bürokratlara, öğrencilerden akademisyenlere, şirketlerden sokaktaki vatandaşa kadar muhafazakar insanları hedef alan baskı sürecinin yargılanması için süreç başlatılınca, mağdurlar ses vermeye devam ediyor. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslami İlimler Bölüm Başkanı da 28 Şubat sürecinde büyük baskı yaşadıklarını anlattı.
İLAHİYAT HOCALARINI ÜNİVERSİTEDEN ATMAK İSTEDİLER
Prof. Dr. Yılmaz, 28 Şubat sürecinde ilahiyat fakültelerine aşırı baskı yapıldığını belirterek, “Şanlıurfa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin öğrenci sayısı 800’den 80’e düştü” dedi. Öğrenci sayısının azalmasından dolayı öğretim görevlilerinin de derse gelmediğini aktaran Yılmaz, “Bu sebepten dolayı o dönemki dekanımız merhum İbrahim Düzen Hoca her Allah’ın günü sıkıştırılıyor ve ‘Sizin fakültede boşu boşuna oturup hiçbir iş yapmayan okutmanlar ve öğretim görevlileri var. Bunların görevine neden son verilmiyor?’ diye tehdit ediliyordu” dedi.
“ODANDA NEDEN ATATÜRK RESMİ YOK” BASKISI
Yüksek lisansı sırasında Osmanlıca dersi verdiği ancak Kemalist kimliği ile bilinen öğrencisinin o dönemde fakülte genel sekreterliğine yükseldiğini söyleyen Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, öğrencisi olan bu kişinin, odasında neden bir Atatürk fotoğrafı olmadığı yönünde baskı yaptığını anlattı. Bir zamanlar öğrencisi olan kişinin kendisine “Atatürk’e saygılı olmak zorundasınız” diye çıkıştığını anlatan Yılmaz, din eğitimini ortadan kaldırmayı hedefleyen 28 Şubat zihniyetindekilerin üniversitelerdeki inançlı kadroları kapının önüne koymak için ellerinden geleni yaptığını kaydetti.
SİVİL POLİSLERLE BASKI YAPTILAR
Üniversite yönetiminin kendisine İlahiyat Fakültesi’ndeki hocaları ve başörtülü öğrencileri fişlemesi yönünde baskı yaptığını da anlatan Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz, “Bir gün iki tane sivil polis yanıma gelerek ‘Hocam çayınızı içmeye geldik’ dediler ve bana bölümdeki hocaların siyasî görüşleri hakkında sorular sordular. Açıkçası ‘Hocam, bölümde bu adamların fazla olduğunu yazmalısınız ki, üst makamlar da onları kurumdan atabilsinler. Aksi takdirde onları kurumdan uzaklaştırırsak mahkeme yoluyla geri gelirler. Siz bu konuda bize yardımcı olunuz’ demeye getirdiler” dedi. Fişleme taleplerine tepkiyle karşı koyduğunu anlatan Yılmaz, şunları anlattı: “İnsanların ocağını söndürmek için size nasıl yardımcı olayım? Siz irtica bahanesiyle ocak söndürüyorsunuz. Beni de kendinize ortak edeceksiniz, öyle mi? Ben bu konuda size asla yardımcı olmayacağım. ‘İşi yok’ dediğiniz elemanların tümü, kendilerine iş verilmesini bekliyorlar. Hiçbirisi tembel değildir.”
BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLERİ FİŞLEMEMİ İSTEDİLER
Dönemin rektörünün başörtülü öğrencileri fişlemesi için kendisini görevlendirdiğini ifade eden Yılmaz, “O zamanın rektörü başörtülü kızların tespit edilmesi için bizi görevlendirdi. Yani hangi hocanın dersine başörtülü kızlar girerse, hoca onları tespit edip bana bildirecek; ben de onlarla ilgili bir rapor düzenleyip Dekanlığa verecektim… Kızların isimlerini bana verenler de oldu vermeyenler de. Hepsi yanımda mahfuz” şeklinde konuştu.
İÇKİLİ DAVETLERE KATILMADIĞIM İÇİN İNANCIMLA ALAY ETTİLER
Dönemin rektörünün de kendisinden başörtülü kızları fişlemesini istediğini belirten Yılmaz, aynı rektörün her hafta verdiği içkili yemeklere de kendisini çağırarak psikolojik baskı yaptığını anlattı. Yılmaz, içkili yemekli davete katılmadığı için rektörün, “Neden bizim yemeklerimize gelmiyorsunuz; içkili olsa bile size bir günah yazılır mı?” diyerek inancıyla dalga geçtiğini kaydetti. Yılmaz, baskıcı rektöre şu cevabı verdiğini hatırlattı: “Efendim, siz demokratik haklarınızı kullanarak içiyorsunuz; bari bizim de o içkili yerlere gelmeme özgürlüğümüze saygılı olun.”
Yeni Akit /Koray Taşdemir